11 Aralık 2010 Cumartesi

İNSAN, MEKAN VE ZAMAN

D›şar›dan gelebilecek her türlü tehlike ve tehditlerden uzakta; belirli mekanlarda,bir arada, dayan›şma ve güven içinde içinde yaşamak güdüsü; hareket yeteneğine sahip bütün canl›lar›n doğas›nda vard›r. Daha aç›k bir ifadeyle; ad›, tipi, biçimi  her ne ve nas›l olursa olsun; yaşama mekanlar›n›n hayatla birlikte dünya sahnesine ç›kt›ğ› söylenebilir. 
20. Yüzy›l’da yap›lan bilimsel araşt›rmalarda elde edilen bulgular da bu gerçeğ doğrular niteliktedir. 
Suda başyalan hayat›n ilk temsilcilerinin çiftleşme, çoğalma ve dinlenme amac›yla uygun ortamlar oluşturup yer ve şekil değiştirmeleri gibi olgular ile karada yaşayan ilkel canl›lar›n günümüze ulaşan kal›nt›lar›, yaşama mekanlar›n›n yarad›l›şla yaş›t oldğunu apaç›k ortaya koyar.   
Hayvanlar milyonlarca y›ll›k dünya serüvenlerinde bu doğal dürtülerini özenle korurken, insanoğu varl›ğ›n› sürdürme içgüdüsü  ile farkettiği korunma ve savunma refleksini zaman içinde geliştirerek, yaşama mekanlar› edinme ve oluşturma bilincinine dönüştürür. Bir bak›ma ve belki de ilk kez bu yönüyle hayvanlardan farkl› bir canl› olduğunu gösterir.
‹nsanl›k tarihinin son onbin y›l›na doğru bu bilinçle; siyah, beyaz, sar›, ari, hami, sami, türk, arap, ingiliz, hristiyan, budist, putperest, zerdüşi veya Müslüman; kimliğni belirleyen s›fatlara bakmaks›z›n, önceliklerinin ilk s›ras›na ve kutsallar›n›n aras›na yaşama mekan› olgusunu yerleşirir. Bu süreç hiç kuflkusuz birkaç cümleyle özetle necek kadar basit ve k›sa değildir.
‹nsanoğlu ‹ki milyon y›ll›k serüveninin yaklaş›k son onbin y›l› d›ş›nda, yaşam›n› yiyecek toplay›p  avlanarak sürdürür. Diğer bir deyişle; homosapiens evrim sürecinin bu karanl›k dönemlerinde kendisinden güçlülerin av›, güçsüzlerin de avc›s›d›r. Karada ya da suda hareket eden diğer canl›lar gibi sürekli dolaşan küçük topluluklar halinde yaşar. Doğay› etkileyip değiştirecek düşünce düzeyine ve eğemenlik kuracak üstünlüğe erişemediği, tarihin bu çağlar›nda; varl›ğ›n› tehdit eden doğal tehlikelere karş› yi ne doğaya s›ğ›n›r. Yaşad›ğ› coğrafyan›n ve doğan›n şekillendirdiği ağaç kovuklar›, mağara ve in gibi korumal› yerleri mesken tutar.  
Bu arada; bar›nağ›na “ev” kimliği kazand›racak baz› değişimler de yaşar. Bir içgüdü olarak fark›na vard›ğ› cinsellik arzusu gönüllü birliktelikleri kurumsallaşt›r›r. Birliktelik ile gelen üreme ve çoğalma aile kurumunu örgütler. Bu ortamda kendini ve kendisine ait olanlar› koruma tavr›n›  belirginleştirir. Güç yetiremediği doğal olaylar ile diğer tehlike ve tehditlere karş›, gücünü diğer insanlarla belirli merkezlerde birleşirerek yaşama çevresini oluşurur.  
Bu süreçte doğa ve coğrafya karş›s›nda onbinlerce y›l koruduğu konumunu ve üstlendiği rolü değiştirir. El becerisiyle, ad›n› koyamad›ğ› bir tak›m sanat ve zanaatlar›n temellerini atar. Kendinden daha güçlü canl›lar› avlamay› kolaylaşt›racak aletler icad eder. Böylece av olmaktan ç›k›p avc› olur.
Zaman›m›zdan yaklafl›k 40 bin y›l önce gözlenen ve birdenbire ivme kazanan avlanma, yemek pişirme ve diğer önemli işlerde kullan›lan gelişmiş araç ve gereçlerin artmas› zaman›, dolay›s› ile de insan›n gelişim sürecini h›zland›r›r. 
Dünya nüfusu bu süreçte tahminen 4 milyona ç›kar. ‹nsanoğlu ilk yerleşim bölgeleri olan Afrika ve Asya’dan ayr›larak, kolay ve farkl› yiyecekler bulabileceği bölgelerin d›ş›na taşar. Kuzey kutbu, Avrupa tundralar›, Afrika ve Avustralya’n›n kurak bölgeleri gibi sert iklimlerde yaşamay› öğrenir.
Bu uzun süreçte beslenme ve örtünme gibi ihtiyaçlar›n› sadece ve doğrudan doğadan sağlar. Moda ve damak zevkini geliştirmeden önce, bar›nacak mekanlar araşt›r›r.
Dünya tarihinin son onbin y›l›n›n başlar›na doğru, nüfus giderek artarken, kolayca toplanabilen besinler azalmaya başlar.
Ne var ki nsanoğlu bitkisel ve hayvansal besin maddeleri yetiştirmeyi başararak bu sorunun üstesinden gelir. Birkaç bin y›ll›k süreçte, becerisini gereği gibi ve yeterince uygulayabilmek için insan›n doğaya üstünlüğüne dayanan, çok farkl› bir yşam tarz›n› şekillendirir. “Yerleflik Düzen” diye de adland›r›lan bu değiflim, “homosapiens”in milyonlarca y›ll›k tarihinde bir dönüm noktas› ve tarihin de başlang›c› olur. Zaman, öncesine göre çok daha h›zlan›r ve bilinen dünya giderek büyür.  
Homosapiens bu süreçte doğal şartlara uygun sabit mekanlar üretmeyi öğrenir. Bar›nacağ› mekanlar ile sosyal ve ekonomik modellerini doğaya uyarlayarak ve doğal dünyayla aras›nda yeni dengeler kurarak hayat›n› düzenler.
Bar›nma mekanlar›; yerleşik tar›ma, doğal şartlara, tehlikelere karş› korunmaya ve ulaş›m imkanlar›na uygun alanlara inşa edilerek, şehirlerin ve tarihin bilinen en eski şehir uygarl›klar›n›n temelleri at›l›r. Yak›n Doğu’da dünyan›n ilk kenti kurulur; şehirlerde tarihin uzunca bir dönemine ad›n› veren muhteşem taş yap›lar yükselir. 
Mezopotamya'da, tarihin ilk yerleşik uygarl›ğ›n› kuran Sümerler M.Ö. 4000’lerde tekerleği ve yaz›y› bularak zaman›n h›z›na h›z katarlar. Çin’de, Nil vadisi ile Akdeniz havzas›nda taşa ve toprağa; k›y› şeritlerinde ahşaba şekil veren eller, yap› teknolojisinin de öncülüğünü yaparlar. Bar›nak evlerin yan› s›ra, çağdaş insan› bile şaş›rtan an›tlar üretirler. Ünlü Babil hükümdar› Nebukadnezar’›n kil tabletlere kaz›nan anlat›s›yla; “Babil’in yollar› dağlardan getirilen taşlarla kaplat›l›r... muhteşem saraylar› ve tap›naklar› inşa ettirilir”.
Başlang›çta doğu Akdeniz’in “Münbit Hilal” -Türkiye ve Irak’› içine alan hilal biçimli ve verimli toprak parças›- bölgesinde gözlenen yerleşik tar›m, bu dönemde Çin ve Orta Amerika’da da gelişme gösterir. Yak›n Doğu’da oluşan bu büyük medeniyeti, taş devrinin gizemlerinden doğup, doğuda Çin’e, bat›da ise Avrupa’ya ve hatta Atlantik okyanusunu aş›p Amerika’ya uzan›r ve kültürel gelişimi başlat›r. Tar›m Devrimi k›sa süre içinde dünyay› ve toplumlar› değifltirir. ‹lk kasaba ve kentler de dahil olmak üzere, gelişmiş baz› toplumsal yap›lar ve araçlar yayg›nlaş›r.
Bütün bu gelişmeler de gezegenimizin insan bar›nd›rma kapasitesini de artt›r›r.  Onbinlerce y›l boyunca yaklaş›k 4 milyon kişi olan dünya nüfusu, M.Ö.2000 y›l›nda birdenbire 27 milyona ç›kar .
Kasaba ve köylerde nüfusun artarak kümelenmesi, doğal kaynak talebinin belli bir bölgede odaklanmas›na yol açar. Kal›c› yerleşim birimleri, evler için inşaat malzemeleri, daha çeşitli eşyalar gibi yeni ihtiyaçlar ortaya ç›kar. Talebinin artmas›, ormanlar›n h›zla tahrip edilmesine neden olur. 
Öte yandan dünya genelinde gözlenen iklim değişikliği yeralt› ve yerüstü su kaynaklar›n› kurutur. Kurakl›k yokluğu, yoksulluğu, k›tl›ğ› ve hastal›ğ› da beraberinde getirir. Hayat eskiye göre zorlaş›r ve çekilmez bir hal al›r. Değişime ayak uyduramayan uygarl›klar k›sa aral›klarla birer ikişer tarih mezarl›ğ›na gömülürken, zaman›n h›z›na yetişen topluluklar dünya sahnesinde yerlerini al›rlar. Büyük Tufan ve arkas›ndan gelen erozyon Yak›n Doğu uygarl›klar›n› yerle bir eder. Mezopotamya’dan göç etmek zorunda kalan insanlar, yaşama biçimlerini de yeni k›talara ulaşt›r›rlar.
Bu göçlerden az da olsa nasibini alan Orta Asya bozk›rlar›nda yeni bir yaşam tarz› olarak göçebelik ve yaşama çevresi olarak da taş›nabilir mekanlar ön plana ç›kar. Türklerin keçe çad›rlar›, atlar›, arabalar› ve koyun sürüleriyle Orta Asya bozk›rlar›nda tarih sahnesindeki yerlerini almalar› da bu döneme rastlar. Yaklaş›k üçbin y›l sonra Türklerin yaşayacaklar› sabit mekanlar› önemli ölçüde etkileyecek olan Anadolu-Hitit kent uygarl›ğ› da yine ayn› süreçte yükselir.
Bir başka deyişle; Türk evinin ve Türk evi kimliğinin fiziksel ve düşünsel temelleri ayn› zaman diliminde ana k›tan›n iki ayr› bölgesinde at›lm›ş olur.
‹nsanoğlu, yaklaş›k alt›bin y›l› kapsayan bu süreçte sahip olduğu iki şeyi, diğer şeylerden ayr› tutar ve hep öne ç›kar›r.
On milyon y›ll›k tarihinin ilk kutsal› ile ilk büyük eserini, belki de hayranl›ğ›n› belirten bir ünlemle adland›r›r. Yaşama çevresinin merkezini ve evinin bir köşesini Tanr›ya ay›rarak mabede çevirir. Kent merkezlerini tap›naklarla süsler. Taşa, toprağa ve ağaca resimlerini çizer; bütününü ve bölümlerini değflik işaret ve simgelerle anlatmaya çal›ş›r. Her yap›y›, tipi ve bölümü farkl› çizgilerle gösterip her birine ayr› isimler verir. 
Tanr›ya ve eve yaklaş›m› dillere ve alfabelere de yans›r. 
Eski alfabelerinin neredeyse hemen hepsinin ilk harfleri Tanr›’y›, ikinci harfleri evi simgeler. 
Eski M›s›r alfabesinin ilk harfini gösteren işaret Tanr› olarak kabul edilen Apis Öküzünün kafas›n›n resmidir gerçekte. Bugün genellikle “ev” diye and›ğ›m›z yaşama mekanlar›; Sami-Arami dillerinde “Bet”, Fenike ve ‹brani dilinde “Beth”, Sümerce’de “Ab”, Yunanca’da “Beta”,  Arapça’da “Beyt” ve  Orta Asya bozk›rlar›nda tarih sahnesine ç›kan Gök Türkler’de ”Eb” olur.
Türk, Arap, ‹ngiliz, Hristiyan, Budist veya Müslüman; kimliğini belirten s›fatlar her ne olursa olsun, “homosapiens”in insan olma sürecinde önceliklerinin ilk s›ras›na yerleşen ev olgusu, o günden sonra da önemini ve yerini korur. Ayn› şekilde; her insan ve her toplum için, hayat›n ayr›lmaz bir parças›, hatta hayat›n ta kendisi olarak alg›lan›p şekillendirilir. Bu süreçte; on milyon y›ll›k tarihinin bu ilk büyük eserini, belki de hayranl›ğ›n› belirten bir sesle adland›r›r. Taşa, toprağa ve ağaca resimlerini çizer; bütününü ve bölümlerini değiflik işaret ve simgelerle anlatmaya çal›ş›r. Zamanla her tipi ve bölümü farkl› çizgi resimlerle gösterir, her birine ayr› s›fat ve farkl› isimler verir. 

1 yorum:

  1. BetMGM Casino – Make Money from Gaming Online
    How Does a BetMGM Casino Work? งานออนไลน์ — BetMGM Casino is one 샌즈카지노 of the largest online casino sites in New Jersey, with over 1600 games 1xbet

    YanıtlaSil